analytics

22.9.11

benim bu hayattaki en büyük amacım kendimi doğru olarak bildiğim işlere adamaktır.

doğru iş nedir peki? doğru iş kendin için çalışmak mıdır?

insanoğlu için, ne yazık ki, doğru iş yoktur.

belli başlı iş grupları vardır. birleşmiş milletlerde yardım elçisi olabilirsin ya da bir doktor. belediyede fatura kesilecek şirketleri listeleyip arayabilirisin, karşındaki kişi de lale tohumu satan bir tüccar olabilir. veyahut müzik yaparsın.

peki bunlar doğru işler midir?

doğru işi tanımlayan bir kişi varsa o da jiddu krishnamurti'dir.

ve onun dediklerini buraya yazmak anlamsızdır.

işte bu yüzden doğru iş kesinlikle anlamsız ve buraya yazılabilecek bir şey değildir.

doğru iş yaşıyor, damarlarındaki kan ile nefes alıyor veriyor ve bunları okuyup hiçbirşey anlamıyor olmandır.

doğru iş şudur: hayatına giren kişileri birbirini dövebilme sırasına koyup, cevabını bildiğini düşünmek, para kazanmak için başka ne yapabileceğini düşünmek, veya sevdiklerinde doğayı izlemek ve doğanın sana bir sivrisinek yollamasını görmek ve onu gecenin bir vakti şiddetle öldürmektir.

bunlardır doğru işler ve bunlar senin hiçbir işine yaramaz.

anlamsızlık en güzel şeydir, kardeşlerim, ne yazık ki.

anlamsız olan şey karşılaştırılamaz. en anlamsız şey nedir? hayat mı?

bence herşeyi yeterince anlamsız yapabilenler en mutlu, en huzurlu kişiliklerdir.

her anlamı acı ve zevk ile tanımlayan hayvana ben ne diyebilirim ki?

başkalarının mutlu olmasını izleyip hayatına anlam kattıklarını sanan zavallılara söylüyorum. bence ölün.

bence ölmek bizim için yapılan en güzel şey.

işte, zaman emretmiş ölmemizi.

zaman, demiş ki: varolun!

zaman bir ok atışı ile kalbimizin en ortasından bizi bu durumlara sokmuş ve bence zamandır asıl tanrıya ulaşmamız gereken kapı.

zaman demiş ki, ben bir anlık bir canım. ben de sizin kölenizim. ben beni düşünün diye var olmuşum. ben olmuşum ve başkasını düşünemez olmuşsunuz.

yoksa biz paranoya mı yapıyoruz. olmayan şeyleri mi düşünüyoruz?

var olan herşeyi zamanın tatlı ninnisinde izliyoruz sadece. yaptığımız bu.

alışkanlıklara muhtaç, ölmeye mahkum, paraya odaklı, zevke tapan mahlukatlarız ve öyle olmaya muhtacız ve zaman bunu biliyor mu? ne zaman bilecek? bilgisiz ben ne olabilirim ki?

zaman, seni akıllı olmaya zorluyor. diyor ki, bir kere varsın bu dünyada, tadını çıkar! ve sen, alışkanlıklarınla devam ediyorsun. zavallı bir köle oluyorsun. para için bir şeyler yapıyorsun. ama istediğin bu mu?

biz, müzik istiyoruz, bizi diken diken edecek, filmin en dokunaklı sahnesinde. sana, sende olamayacak olanı çağrıştıran bir an olsun istiyorsun. ve o an geçsin ki onun tadını hatırla. sürekli orgazm olma. bu kötü bir şeydir.

bir sembole saplanma, bir nesneye yakınlaşma, bir objeye anlam yüklemek, senin okuma hevesini arttırır mı? eğer öyle ise bunu yapmayacağım. okumasan da olur. zaman seni okumuş zaten.

zaman, demiş ki: sen öldükten sonra, bazı nesneler olacak etrafta. bazıları ile etkileşim yapmışsın. bazı fikir sahiplerine yön vermişssin. ve bazı fikileri beslemişsin, bu iyi veya kötü olabilir. zaman sana bunları diyecek, emin ol.

zaman diyecek ki: emin misin?

sen ne dersin? eminsin, evet. öleceğine eminsin. peki zaman sana dönecek ve diyecek ki o zaman: hayır. emin değilsin. hiç olmayacaksın. hiç olmadında.

o diyecek ki: kimse olmadı!

ölmek aslında hiç gerçekleşmeyecek bir durum.

zaman olduğu sürece ölmek olmayacak, o yüzden bu kelimeyi unut.

istediğin zaman istediğin şeyi yapabilirsin ve bu hiç de sorun değil.

bu sorun korkunun alanında.

korku ise, tam bir başbelası.

onunla arkadaş olmazsan, yandın.

onu sev.

onu o kadar çok sev ki, gözleri kamaşsın. sana aşık olsun. sana tapsın. evet, korku sana tapsın.

korkuya şunu söyle: sen ne kadar güzelsin. bana olmayan ölümü hatırlatmaya çalışıyorsun sürekli ve zamanın kölesisin. o yüzden al şunu ağzına ve em bebek!

em, em, em.

bir asker gibi em.

bir köle gibi em ve sürekli bana hatırlat ölümü ah evet seni seviyorum

seni ölesiye seviyorum em bebek.

işini bitirdiğinde ise, işte bu virgülden sonra yazılanları da sevmiyorum ama, işte bu anda bir zıplama ve fare kapanı.

wild life ve korku.

bu anda korku her yanımızı sardı ve bize çıkış yolu bırakmıyor. sanki titriyor muyuz ne? baksana bize anlatıyor : öleceksin , halhaha falan...

korku, sevilmeye muhtaçtır arkadaşlar. onu deli gibi sevmeliyiz.

korku bir deliliktir. şiddet gibi.



korkuya geri dönmek gerek. özellikle onu nasıl seveceğmiz konusuna. ama önce şunu sormak istiyorum sana:

1. bu yazdıklarımdan hala bir anlam buluyorsan, benimle temas kur. iyi arkadaş olabiliriz.
2. sevme konusunda sevme sanatını okumaya başlamam gerek bunu fark ettim.

Hiç yorum yok: