analytics

30.6.24



Eğer ilk sahnede duvarda bir tüfek asılıysa, oyunun sonunda mutlaka patlar

I don't eat with people I wouldn't starve with

22.5.23

düzyazı

 benim düzyazı ile herhangi bir sorunum bulunmamakta. Açıkcası neden sorun isteyim ki? Sadece düşüncelerimi fark edip onları harekete geçiren bir hayvanım. Ne kadar da kendimi seviyorum. İşte bu kendini sevme düşüncesi beni öldürüyor. İnsan, gerçekten sevilmesi gereken bir yaratık mıdır? Sevmek tam olarak nedir ki? İnsan denilen yaratığın, ağından sular akıyor, sevilmeyi ve ya alkolü düşününce. Ben ezilmeyi yeğliyorum ezmeye. Ben sessizde kalmak istiyorum, huzuruma o kadar düşkünüm ki. Savaştan kaçmak için yapıyorum bunları. Peki neden? Çünkü rahat bir uyku çekmek ve başkalarının savaşmasını izlemek hoşuma gidiyor. Başkalarının savaşmasını izlemek peki, seni, savaşmaktan farklı kılıyor mu ki? Hiç kutsal bir şeye dokundun ve onun kutsallığını kendinde hissettin mi ki? Hayatta güzel amaçlar isteyen kadınların yollarını ayakların altında ezmek istemedin mi ki? Hayat denen 3 günlük ziyareti ne zaman kendi sonsuzluğun ilan ettin. Durup düşünecek bir şey bulamadığın bile oluyor. Demek ki neymiş, düşünce bizim krallığımız değil imiş. Düşünce bize faydadan çok zarar vermiş olabilir mi? Peki düşünmez isek ne var ki, var olmak düşünce ile olmuyor muydu? Demek ki neymiş, bu hayatı dürüstçe, gururla, egosuz ve faydalı yaşamak gerekiyormuş. Aslında değerler dünyasına giriş yapıyoruz. Değerlerden önemli başka ne olabilir?

20.3.22

how to vipassana

stay quiet, dark and have some time.

don't try to sleep, but don't also try to think too much.

KEEP YOUR FOCUS.

Just watch s n goenka on youtube, 10 days session. 

But WORK YOUR WAY. Don't just watch and talk bs.

Don't EXPECT so much. 

Welcome atoms. Welcome the insecurity. Welcome the new dimension (i m not there yet :))


where to go during nuclear war

go where there is few people and supply of food and water is abundant.

plan ahead.

take hard assets to spend with you.

try to be adventurous about life. saty safe. don't fall into teh fear trap.

10.11.21

real deal



nedense kafamı krishnamurti'ye, düşünceye, zihine ve meditasyona takıyorum. bunu isteyerek yapıyorum ve istediğim an, bunun doğru yöntem olmadığını biliyorum.


dün zihnimde, hiçbirşey düşünmemeye çalışırken, ordu'da ilkokul çağımda gittiğim lunaparkı hayal ettim. zihnime yapışmış gibiydi. o çarpışan otolar, ilkel bilgisayar oyunları, gondol ve döner salıncak.. çocuklukla ilgili hatıralar bazen bir anda su yüzüne çıkıveriyor. bana eski duyguyu canlandırıyor zihnim. zihin ustalıkla beni meşgul etmeyi çok iyi biliyor.


hatırladığım anılar, bende duyguyu nasıl yaratıyor? bir koku gibi geliyor bazen ama sonra bu hissiyata dönüşüyor.

zihnim bu içinde yaşadığım hayvana ne kadar zarar veriyor değil mi? senelerdir neler yapmadı ki ona?

27.6.20

İçimdeki çocuk bazen bazı görüntüleri bana ilk defa hatırlatıyor. Bana zaten yaşadığımı tekrar hatırlatıyor. Ama o an ben de o değilim ki, biraz daha hatırlasam sanki benliğim yok olacak, hatıralar ve görüntüler kümesi olarak asılı kalcam alemde :)

Hayatı akışına bırakmayı ne zaman durduracağım? Dış elementlere rağmen kendime gerçekleştireceğim hedefleri ne zaman koyacağım? Hedef içimdeki çocuğu yaşatmak mıdır, ya da bir hedef gerçekten var mıdır? Duygular yalan mı söyler? Sevmek nedir? Korkmak nedir? Bunlar factory settings'de yoktu..

İnsanlar hayatları için büyük hedefler koymaya korkar. Hayal etmek de güzeldir der. Gerçekten de öyle. Hayal etmek, insanın en büyük gücüdür.

Bir çocuk tanıdım, benle birlikte yaşamak istemiş. Ona sormuşum ne  oynamak istersin diye, o benden öğrenmek istemiş. Ufak eliyle yüzüme dokundu ve sonra kara enerji oldu dördüncü boyutta beni düşündü.

Aktivasyon enerjisi ve olasıkların bize açık olması durumu Tanrısal bir hediye ve şeytansal bir izdüşümdür. Derinin altındakidir seni sen yapan, sensin bunları yazan, artık sen de benden birisin, bölük pörçük, paramparça.

İnsanlık bitsede varım ben :) Son insan filminde bir hanım kızım, bir ahçıyım Tanrıyı yaratan. Nedense kutsallığı kullandım, etki yaratma güdüsünün çıktıları..

Bir an düşünsene insanlık bitse. Finish. Finito. Bakteri olsa etrafta takılsa güzelce. Topyekün çöpe atılsa google serverları, instagram ekranları. Düşünce yok olsa. Yeni düşünce filizlense ama geçmişi hatırlamasa bu yeni düşünce. Geçmiş, olmasa.

Geçmişi olmayan bir düşünce olabilir mi? Çıldırmak mıdır bu? Çıldırmak, is the real thing ! Sanırım kontrol üzerine kurulur dünya. Kontrol manyakları senior customer experience designer olur. Savaş, kişilik bulur. Asıl gerçek savaş ve survival olur ama biz bunlara girmeyelim. Çünkü merak ettiğim nokta, biz gittikten sonra gerçekten ne olacağı ve düşüncenin yaşayıp yaşayamayacağıdır.

Zamanın olduğu heryerde bir düşünce algoritması, bir kurallar ve programlar seti oluşması söz konusudur.






kemikleri çıtlatma isteğinin dayanılmaz çekiciliği

boynu kırtlatma isteğinin çekim gücü
parmakları çıtlamama ile elimden kaçırdığın o rahatlama.
ve sürekli kulaklarım arasındaki şehir uğultusu, çanların dansı
sırtını kütlet sadece kamp ateşi yanında olduğunda.



Beklenen melodi

Kor ettigin , etinden budundan kar ettigin
Ancak duydugu ile anlam verdigin
Bilinmez ruzgarin neler cevirdigi
Uzun gecenin karanliginda
Tek basina bir baba olmanin.

İstencindeki o ince hayattayim.
Senin gozlerinde
O senin bakis acinda
Senin acinda
Senin o hayat sacisinda yorumundayim
Hirsindan ayrilmis boslugundayim
Bir bosluk olmandayim
Safligini seni sasirtarak bulmaya calisan adiyim
Kufur kufur etmek isterim

4.9.19

aslancan

aslan oğlum.

dürüst ol. faydasını göreceksin.
insanlara hak ettiğinden daha fazla sevgi ver.
olmak istediğin yerde ol.
doğaya uygun yaşa. doğaya dikkat et.
insanları iyiye yönlendir, insanları yeme.

kendini arada değiştir. eğlenceni işin yap. işinle oyna.
gün doğmadan, karanlıkta uyanırsan, bir anda,
zamanı kullanmak istersen,
iyi birşey düşün,
beni düşün.
sonra beni unut ve herşeyi unut.
düşünmeyi bile unutmaya çalış.
düşünme.
düşleme.
düşünmeden hayatın içindeki gizli sevgiyi bul.
aramadan bul onu.

sonra da uyumaya devam et.

hayatın anlamı

hayatın anlamı
hayatın anlamı
hayatın anlamı

çok kısa ve özet olarak hayatın anlamı şudur:

mahalledeki isyandır.
dondurmanın tadıdır.
fırdöndüdür, rüzgarlı tepede, evladın elinde.
girdaptır.
zamandır. maalesef zamandır.
çünkü zaman, hayat olduğu için vardır.

böyle komplex bir karadelik içindeyiz.

maalesef mutluluktur hayat. sevgidir.


Amaç nedir bu dünyada?
tam olarak neyi amaçlıyorduk?
birer gezgin miydik biz? birer olutlaw'duk.
asılı duran hayallerimize, daha fazla yaklaşmaya çalışandık.
baktığı yeri maalesef görendik.
tuttuğunu elde eden.

dondurmalar yiyorduk, bizi sonra mutsuz edeceğini bildiğimiz.
ama hayat güzeldi o zaman.

müzik yaratmak bir amaçtı. bir melodiydi hayat. bir anlam, az da olsa bir hareket getiriyodu.

hayat dengeli bir tasarımdı. hayat alışkanlıktı.
sokakta karanlıktan kopan bir isyandı.
dokunmak istedim asıl zekaya.

masanın üstündeki şaraptı,
iç geçirmekti.

çok zavallıydık, aynı zamanda çok ta mutlu..




27.5.15

F3sy zzz Domonogimono

Domono bir ağaca yapışmış, kaderine başkaldırıyordu.

Arkasında bir hayat, ellerini cisimlere uzantınca havalandırıyordu onları falan.

Ciddi bir mesele vardı. Bu ciddi meseleler, bazen aklına geliyordu ammaa

Dikkat etmeyi aradı, sonra tarttı hayatı.

Sonrada gitti şunu dinledi: https://www.youtube.com/watch?v=dX3k_QDnzHE&list=RDdX3k_QDnzHE


1.2.15

buzdaki limon damarı

kaldırımın altındaki gri kar 

beni o kadar benzetmişti kendime ki

seni benzeritim ulan. şeklinde

çok ufaktım

yaş 5

çok ufak ya da 8 

ama gri kar. o renk damarı işlemişmi ne

neden bunu yazıyom ki

gri pi kar güzeldir

herkesin bir anısını canlandırır değil mi

ben o tane tane karı az gördüm

bir kilise yanında gördüm almanyada

dag da bayırda


29.8.13

Daha fazlasını istercesine oku.
Aşağı indikçe düşün.

Şunu düşünmen önemli:

Nefret edilmesi gerekenlere nefret ederek zaman mı harcadın?
ve ya
sevilecek onlanları - her ne kadar zor olsa da - keşfedif delicesine sevdin mi?




21.8.13

Başlıksız Olan

Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir, Fendir.

Totaliter akıl tutulması partisine oy vermek istiyorum. Mutluluğu enjekte etsinler bize. Kimyasal mutluluk ülkesinin bağımsızlığını ilan edelim.

Korkularımıza karşı yenilelim hergün, yenilmek mutluluk olsa :)

Hodri Meydan! Kendi mutluluğunu unut kendini yaşamak istiyorsan.



19.6.12

beni benden daha iyi yapabilecek tek şey beni ben yapan beynimdeki bağlantıların birbiriyle temasları
beni inciltebilecek tek şey beni ben yapan beynimdeki noktaların ilişkisi
beni ben yapan şey bu temasların olana karşı verdiği tepkiler

beni ben yapan kimyasal birleşmeler, hayaller..

beni isteten şey , ben istemek istemiyorum dersem yok olur.

istemek istiyorum , durmaksızın, istemek beni üzüyor.

benim farklı insanların yerine koyduran şey, hayalgücü sadece.
hayal gücü beni başka insanların yerine koyuyor.

ben ego yu mahvetmek istiyorum,
ego başka insanların hizmetine çalışmalı sadece.

27.3.12

http://www.youtube.com/watch?v=MCFYMU6AuK4

11.2.12

insanoğlunun tatminle olan oyunu bitmeyen bir futbol maçı gibi etrafımızı sarmış, doğanın içinden çıkmaya, sorunsuz yaşamaya adanan köleler gibi çırpınıyorduk. güzel bir roman yazmaya başlamak, sonu gelmeyecek duraklamalar ve detayların içine atılmış masum bir kız gibi olmaya benziyordu. sana ileteceğim bilgiye hakim miyim? bilgisizlik daha güzel ama bunu sana nasıl anlatabilirim ki?

dar köşeleri olan bir yaz akşamında geniş bir günbatımı izleme duygusunu sende nasıl oluşturabilirim. ben artık ben olmadığım sürece yaratabiliyorum.

sıkılmak ve sıkıntıyı bozmak için söylenenlerin hepsini bullshit kategorisine alsam, geriye kalanlarla bir ansiklopedi oluştursam, sen ilgilenir miydin?

hayat çiftleşmek, kazanmak ve gücünü başkalarına yansıtabilmek üzerine kurulu saçma bir oyun aslında. neresinden baksan, yokoluş yalanı.

yok olmamız da bir yalan. biz yok olamıyoruz. bir de.

13.1.12

just try.

sidsel endresen dinlemek midir, hey hi!

norveç. hey how do you do?

keep on learning.

just try, humans!
ama aslında onüçüncü cuma yı arıyormuşum.

sonsuz sıkıcı olmak istemişim.

geyik yapacak birini aramamak istemişim.

başkalarının beni merak etmesini ve etmemesini bir arada istemişim.

işte bu yüzden hayatın zorluğundan yakınmışım.


güzel bir yenilgi istemişim. ben. bu kadrimde varmış gibi. yanılgıya düşmüşüm.

sarhoşça.

birinin yavaşça uyumasını seyreder olmak ve buna 5 saniyeden fazla dayanamamak gibi.

biz, bilginin kutsayıp yok ettiği zaman sayaçlarıyız.

zaman bize bunları çok zamandır öğretiyor. haha

gülmek. gülmek onun işte... zor be hacı.

dene.

dene.

öleceksin.

mutlaka dene
dolmuşun içi kalbalık ve ezilmiş koyun postu kokuyordu. dolmuş sahile doğru çok hızlı olmadan toz kaldırarak ilerliyordu.

hayatımı düşündüm. sonra daha fazla düşünmek istemedim. sadece cesur ben olmak istiyordum. ama bu seferde herşey bana yanlış görünücek gibi geliyordu.

neden herşeye sahip olmak istiyordum ki? kalbimin atışı, vermek istediği mesajı ulaştıramıyordu.

sıcaktan bunalmak istiyordum. çünkü en mantıklı iş bu gibiydi.

ama bunu yalnız olarak istiyordum , her ne kadar bunu aynı zamanda delice istemesemde.

sessiz bir cızıltı ulaştı kulaklarıma, bir yerlerde dalgaların sesini duymuş sanmalıyım.

sana, en çok sana imrendim.

22.9.11

benim bu hayattaki en büyük amacım kendimi doğru olarak bildiğim işlere adamaktır.

doğru iş nedir peki? doğru iş kendin için çalışmak mıdır?

insanoğlu için, ne yazık ki, doğru iş yoktur.

belli başlı iş grupları vardır. birleşmiş milletlerde yardım elçisi olabilirsin ya da bir doktor. belediyede fatura kesilecek şirketleri listeleyip arayabilirisin, karşındaki kişi de lale tohumu satan bir tüccar olabilir. veyahut müzik yaparsın.

peki bunlar doğru işler midir?

doğru işi tanımlayan bir kişi varsa o da jiddu krishnamurti'dir.

ve onun dediklerini buraya yazmak anlamsızdır.

işte bu yüzden doğru iş kesinlikle anlamsız ve buraya yazılabilecek bir şey değildir.

doğru iş yaşıyor, damarlarındaki kan ile nefes alıyor veriyor ve bunları okuyup hiçbirşey anlamıyor olmandır.

doğru iş şudur: hayatına giren kişileri birbirini dövebilme sırasına koyup, cevabını bildiğini düşünmek, para kazanmak için başka ne yapabileceğini düşünmek, veya sevdiklerinde doğayı izlemek ve doğanın sana bir sivrisinek yollamasını görmek ve onu gecenin bir vakti şiddetle öldürmektir.

bunlardır doğru işler ve bunlar senin hiçbir işine yaramaz.

anlamsızlık en güzel şeydir, kardeşlerim, ne yazık ki.

anlamsız olan şey karşılaştırılamaz. en anlamsız şey nedir? hayat mı?

bence herşeyi yeterince anlamsız yapabilenler en mutlu, en huzurlu kişiliklerdir.

her anlamı acı ve zevk ile tanımlayan hayvana ben ne diyebilirim ki?

başkalarının mutlu olmasını izleyip hayatına anlam kattıklarını sanan zavallılara söylüyorum. bence ölün.

bence ölmek bizim için yapılan en güzel şey.

işte, zaman emretmiş ölmemizi.

zaman, demiş ki: varolun!

zaman bir ok atışı ile kalbimizin en ortasından bizi bu durumlara sokmuş ve bence zamandır asıl tanrıya ulaşmamız gereken kapı.

zaman demiş ki, ben bir anlık bir canım. ben de sizin kölenizim. ben beni düşünün diye var olmuşum. ben olmuşum ve başkasını düşünemez olmuşsunuz.

yoksa biz paranoya mı yapıyoruz. olmayan şeyleri mi düşünüyoruz?

var olan herşeyi zamanın tatlı ninnisinde izliyoruz sadece. yaptığımız bu.

alışkanlıklara muhtaç, ölmeye mahkum, paraya odaklı, zevke tapan mahlukatlarız ve öyle olmaya muhtacız ve zaman bunu biliyor mu? ne zaman bilecek? bilgisiz ben ne olabilirim ki?

zaman, seni akıllı olmaya zorluyor. diyor ki, bir kere varsın bu dünyada, tadını çıkar! ve sen, alışkanlıklarınla devam ediyorsun. zavallı bir köle oluyorsun. para için bir şeyler yapıyorsun. ama istediğin bu mu?

biz, müzik istiyoruz, bizi diken diken edecek, filmin en dokunaklı sahnesinde. sana, sende olamayacak olanı çağrıştıran bir an olsun istiyorsun. ve o an geçsin ki onun tadını hatırla. sürekli orgazm olma. bu kötü bir şeydir.

bir sembole saplanma, bir nesneye yakınlaşma, bir objeye anlam yüklemek, senin okuma hevesini arttırır mı? eğer öyle ise bunu yapmayacağım. okumasan da olur. zaman seni okumuş zaten.

zaman, demiş ki: sen öldükten sonra, bazı nesneler olacak etrafta. bazıları ile etkileşim yapmışsın. bazı fikir sahiplerine yön vermişssin. ve bazı fikileri beslemişsin, bu iyi veya kötü olabilir. zaman sana bunları diyecek, emin ol.

zaman diyecek ki: emin misin?

sen ne dersin? eminsin, evet. öleceğine eminsin. peki zaman sana dönecek ve diyecek ki o zaman: hayır. emin değilsin. hiç olmayacaksın. hiç olmadında.

o diyecek ki: kimse olmadı!

ölmek aslında hiç gerçekleşmeyecek bir durum.

zaman olduğu sürece ölmek olmayacak, o yüzden bu kelimeyi unut.

istediğin zaman istediğin şeyi yapabilirsin ve bu hiç de sorun değil.

bu sorun korkunun alanında.

korku ise, tam bir başbelası.

onunla arkadaş olmazsan, yandın.

onu sev.

onu o kadar çok sev ki, gözleri kamaşsın. sana aşık olsun. sana tapsın. evet, korku sana tapsın.

korkuya şunu söyle: sen ne kadar güzelsin. bana olmayan ölümü hatırlatmaya çalışıyorsun sürekli ve zamanın kölesisin. o yüzden al şunu ağzına ve em bebek!

em, em, em.

bir asker gibi em.

bir köle gibi em ve sürekli bana hatırlat ölümü ah evet seni seviyorum

seni ölesiye seviyorum em bebek.

işini bitirdiğinde ise, işte bu virgülden sonra yazılanları da sevmiyorum ama, işte bu anda bir zıplama ve fare kapanı.

wild life ve korku.

bu anda korku her yanımızı sardı ve bize çıkış yolu bırakmıyor. sanki titriyor muyuz ne? baksana bize anlatıyor : öleceksin , halhaha falan...

korku, sevilmeye muhtaçtır arkadaşlar. onu deli gibi sevmeliyiz.

korku bir deliliktir. şiddet gibi.



korkuya geri dönmek gerek. özellikle onu nasıl seveceğmiz konusuna. ama önce şunu sormak istiyorum sana:

1. bu yazdıklarımdan hala bir anlam buluyorsan, benimle temas kur. iyi arkadaş olabiliriz.
2. sevme konusunda sevme sanatını okumaya başlamam gerek bunu fark ettim.

15.9.11

Bir karakter yapışmıştı bedenine.
Onu besliyor, onu büyütüyor, ona açgözlülüğü ve vicdanı öğretiyordu.
Ona diğer yapışkan karakterlerle konuşmayı öğretiyordu.
Ne kadar zor ya hayat, diyordu ona.
Bu beden rahat edemiyordu bi.
Bu karakter yapıştığı bedeni bir oyuncak gibi oynatıp duruyordu.
Ta ki beden ondan öcünü alana dek.
Yazıdan, bu kelimelerden kaçıyorum.
Kafamda kurduğum imgelerden, hedeflerden hayallerden,, kaçıyorum.
Kaçmak istiyorum.
İfadelerin bu şeklinden,
kaçmak istiyorum.
İmgesiz, bir dünyaya.. düşünebilir miyiz?
Arama motorunun dünyaya yayıldığı bir yerden, kaçabilir miyiz?
Sadece yaratmanın olduğu yere gidebilir miyiz?

30.8.11

ilişki nedir?

iki insan, ne ister?
bir macera ister.
yaratıcı birşeyler ister, gülmek ister, kendini unutmak ister.
kendi hayvanını unutmak ister.
hayal kurup gerçekleştirmek ister.
toplumun sesinden konuşmak politikacılara kalsın.
iki insan gerçekten paylaşmak ister mi?
iki insan güven ister.
iki insan gerçeklere tutunmak ister, bazen diğeri bunları unutsa da.
ilişkide iki gerçek insan tecrübelerini kayıt altına tutar, olan budur.
ama bu ne kadar önemli ki?
iki insan, kendileri için önemli olan konulara kayar.
siyaset bundan doğar.
ilişki bir noktadan sonra, olanlara yorumlamalardan oluşur.
sürekli bir olanlar ve yorumlar kayıdı gündemde.
ilişki, kelimelere hapsolur.
ne yazık ki böyledir.
he was too demanding and she was so cute'lerle geçer tanımlamalar.
acınmaya dokunur bazen gözlem, bazen umut ve özleme sarılır.
ama hep hatırlamayla olur. o an olmaz bunlar.
peki o an ne olur?
ilişkiye beklentiyle yaklaşılır. bu o an'nın zaferidir.
beklentiyle yaklaşma, kabullen.
kabullen biranın biteceğini.
kabullen, bunların hepsini unutacağını.
kabullen, yazmadığın onlarca seneyi.
kabullen, hayatı ve insanları, ve duyguları ve beklentileri ve yenilgiyi ve hırsı ve kini ve nefreti ve sevgiyi ve
kelimeleri.


Bir marka yaratmak istiyorum. Adına "coşkulu hayat deneyimi" demek gerek. Evet, bu. Coşkulu hayat deneyimi. Çünkü bu günlerde en fazla aranan şey bu.

Bu markanın, kişiyi analiz edip, en fazla deneyim gereken güçlü yanlarını bulup, ona göre bir plan yapmasını istiyorum. Bu markanın ilk önce insandaki mevcut olan kötü yanları kabul etmesini beklerim.

İnsanda kötü yanlar çünkü mevcuttur. Bu bir gerçek. Ama bunun ötesinde, insanın paha biçemediği değerler var.

Neyse, bu markanın önemli hedefleri var. Bu markanın hedefi, hiçbir hedefi başkalarına yararı olmadan kabul etmemek.

Sizce bu marka başarılı olabilir mi? Böyle bir şey marka olabilir mi?



14.7.11

bilinmeyen, diye program mı olur?
haberturk te var.
deniz gezmiş in son lafı neydi,
varlığım türk milletine armağan olsun,
başka ne yazsam boş.

27.6.11

eric fromm:
Başka birisine kendime yetemediğim için bağlanıyorsam, karşımdaki kadın ya da erkek benim için bir cankurtaran olabilir belki ama aramızdaki bağ sevgi bağı olamaz. Çelişik gibi görünse de yalnız kalabilme yeteneği sevebilme yeteneğinin tek koşuludur.

bunu da demiş:
Sevgi; iki insanın birbirlerine varlıklarının özünden bağlanması, dolayısıyla herbirinin de kendisini varlığının özünden tanıması durumunda doğabilir ancak. İnsan gerçekliği de, canlılığı da, sevgisinin temeli de işte bu “özden tanıma” yaşantısında yatar. Böyle yaşanan sevgi sürekli bir meydan okumadır; bir dinlenme yeri değil, tersine, birlikte oluşma, büyüme ve çalışmadır; uyum ya da çatışma, neşe ya da üzüntü olup olmaması bile önemsizdir artık; temel gerçek şudur: İki insan birbirlerini varlıklarının özünden tanırlar, kendilerinden kaçmak şöyle dursun, kendilerini buldukları için bir olurlar. Sevginin varolduğuna bir tek kanıt vardır ancak; bağlılığın derinliği, seven kimselerin canlılığı ve güçlülüğü; Budur sevginin bulunduğunu gösteren meyve.

21.3.11

Fazla birşey yapmayıp, aylarca yaşayabilirim. Hard discout marketlerden alışverişimi yapar, evde yemek yerim. İstediğim zaman, istediğim şeyi yaparım. Sonunda bu yol biryere varacaktır. Şimdiden sıkılmaya başladım zaten.

Kendimi bilgiden arındırmaya mı çalışıyordum, her bilgi biraz da paranoya yapıyordu bende. Arkadaşlarımı arıyordum, ama aslında kimse ile konuşmak istemiyordum. Nereye varacaktı bu?

İçimde bir yer, sanırım kalbimin yanında, hüzünleniyordu sürekli. Sürekli yorgun gibiydi.

İnsan çelişki, istek ve mücadele olmadan yaşayamıyor. Bunlar her ifadede, baktığım her yerde, düşüncenin doğuşuyla birlikte var. Düşünceden önce, içgüdüsel olarak da vardı. Bizi bir arada tutan, maddenin çekim gücü. Bizim isteklerimiz ise bizi ayıran. İşte böyle bir çelişki içinde yaşıyoruz.

Her ne kadar negatif olsak da, veya her ne kadar pozitif olsak da, dünya yerinde duracak. Meyvelerini bize karşılıksız sunacak. Biz de keşke herşeyi daha fazla sevseydim diyerek cortlayacağız. Daha doğrusu ben öyle olacağım sanırım. En iyiyi istemek suç olmadıkça herkes mutlu olamaz.

14.2.11

alıntı

.. psikolojik olarak yarın diye bir şey yoktur: onu biz uydurduk. Dolaysıyla analizin sahteliğini anladığınızda, gözlemcinin gözlemlediği şey olduğu hakikatini kavradığınızda analiz biter. ...
-j. krishnamurti

6.1.11

bir tane bir tane daha kendini oyalıyordu bu şişko zihin. Issız bir ormanın karanlıklarından çıkma, ani bir olanaksızlık çarptı kendine.

Cümlelerin içine sığmıyordu. Kısayol, kendini arıyordu.

Şu var ki, bazıları, olmadık zamanlarda bir vizyonun kafalarında doğuşuna izin veriyordu. Kimse karşı çıkmamalıydı buna.

Aynı zamanda, yıllarca bayılmak istiyordu.

timing is everything

yes it is.

29.11.10

thats what she said

Uykusunu gözlerinden silmeye çalışırken arada bir gözlerinin bir noktaya saplanarak kalmasına izin veriyordu. Oturduğu sandalye hayatını emiyordu. Arada bir türk kahvesi içiyordu. Bunu kendine iş bilmiş birinin elinden alıyordu kahveyi, teşekkür ederek. Hayatı, yapmak istemedikleri ama o anda yapılması gereken işleri yapmakla geçiyordu. Kendini oyalamak için birşeyler buluyordu. Başından geçen, gerçekten sıkıcı bir hikayeydi.

Bir anda oturup gerçekten hayal ötesi şeyler yazmak istiyordu ama buna bile malzeme bulmaya üşeniyordu. Çeşitli inançlar, kafasını doldurmuş, onlara bağlanıyordu. Ümit ediyordu ki bu gerçekten bir kaçış noktası ve aynı zamanda hayatındaki güzel şeylerden biriydi.

Evindeki galatasaray-italyan, plastik bakkal topunu sağa sola vuruyordu. Titizlikle eşyalara yer bulmaya çalışıyor, termosifon bozulunca servisi çağrıyordu. Gerçekte, değişiklik istiyor, ama alternatifleri değerlendiremiyordu.

Kelimeleri bile korkaktı.

Viski içmeye başlamış, gecenin sonunu şarapla bitiririm diye düşünüyordu. Anti-herşey olmayı başarmıştı.

İşte tam o sırada, birden çok ilginç birşey oldu. Kafasının içindeki dünya kelimelerin ruhunu bulmaya başladı. Her yazdığı harf birer canlı nesneler olmaya başladı. Onları okudukça kelimeler, hissettirmede kafasının içinde bir ses buluyordu. Bu sesler birleşip ona çağrışımlar yaptırıyordu. Bu çağrışımlar birleşip elindeki belgeleri beynin tümüne sunuyor ve şunu diyordu hep bir ağızdan:

işte ben bunu düşünüyorum

9.2.10

kara bulutun efsanesi

Asıl acınacak olan, kendini yok etmeye götün yememesi modudur, bunu disiplinli ve özgür bir düşünce ile mantıklı bulmana rağmen.






5.2.10

orkestranın en güzel şarkısı

apartmanın havasına bezelye, patlıcan ve patates familyası pişerek karışmışlardı
kapı önündeki plastik yoğurt kapları kedilerin rüyasına giriyordu
kar yağarken gör bu güzelliği diyordu
artık hiç bir tarafı tutmuyordum

ışıldayan nar trafik olmuş
taksinin dikiz aynası iki mesafe arasındaki fiyat farkını söylüyor
kalbimle bakıyorum
ve keşke hep böyle yapsam diyorum

şu istemek açlığı yokmu
şu risk
en tehlikeli oyuncağı isteme anlayışı
yokmu bunu hoşgören
bunu doyurmakla
yetinen
hayal etmedikçe hiçbirşeyin tadı olmuyor

sahnenin ortasına koyulan kutunun üzerinde koca bir soru işareti var
oyunun sonuna kadar açılmayacak olan
demişler ki: bu kutu oyun bitene kadar açılmayacak
bilmek isteyenlere oynanan oyun bu

ne kadar daha patlayabilir ki patlamış mısır dediğimiz şey
her şeyin bir limiti var
sindirilir elbet
gökyüzünü kaplayanlar

kaçacak hiçbir yer yok arkadaşım
hepimiz burdayız ve bekliyoruz
bu patlak dünyayının zehirli bekçileriyiz
solucanların bile nikotin bağlımlısı olabilecekleri bir yerdeyiz

borsadaki düzeltmeler, dow endeksi ve alınan beklentiler,
altın vuruş için sağlam duruş,
ofisteki laptop manevraları,
hepsi yalan.
hepsi koca bir kestane şekeri üstüne içilen rakı gibi değil.
herkes ve hiçkimse için bir yazı..

kabullenmek bir başlangıçtır
hayat pazarlığa açıktır
kıramadığın bir arkadaştır
ne kadar da sevdiğini öğrenmektir hayattaki ders
ne kadar da sevmiştim..
ne kadar üzülmüştüm boşça demekle aynı..

orkestranın en güzel şarkısı
hepimiz için aynı
kimse dinlediğini söyleyemiyor
dinleyen kalmıyor burada
hafif bir heyecan, bir telaş
hazırlıklı olamıyorsun
ve görmek, dinlemek, hissetmek, koklamak, tadmak, anlamak
hepsini kaldırmak için başlıyor orkestranın en son şarkısı

3.2.10

zerdüşt - nietzsche

- tin nedir, bilmeyen halk!
Tin kendini yaralayan yaşamdır: kendi bilgisi, kendi işkencesiyle artar - bunu biliyor muydunuz daha önce?
Ve şudur tinin mutluluğu: kutsanmış ve gözyaşlarıyla kurban diye adanmış olmak - bunu biliyor muydunuz daha önce?
Ve görmeyenin körlüğü, arayışı ve el yordamıyla yoklayışıyla, hala tanıklık etmelidir bir zamanlar bakmış olduğu güneşin gücüne - bunu biliyor muydunuz daha önce?
Ve dağlarla inşa etmesini öğrenmelidir bilmekte olan! Yeterli değildir tinin dağları yerinden oynatabilmesi..

12.9.09

not defterinden

hayatın ayak sesleri ve üç kafalı bir maymun.
zayıf özellikleriyle hayat ve olumsuzluk girdabı.
kafanın şiire takılması, iyi ve kötü nerede?
herşeyini kusma isteği, herşeyini.
etrafımdakilerin hiçbiri benim değildir, olan herşey benim. gerçekten benim olanlar, yaşadıklarım mıdır? duygu haritası, slaytlar.
peki ya onlara yüklediğim anlamlar yok olursa? bu her an olmuyor mu? elimden kayan sonuçsuz bir deniz. liman yok. bu benim her an yokolmamdır.
hayat neye göre işler? hayallere ne kadar dayalıdır? rastlantısal mıdır? şans mıdır? yoksa irade mi?
Hayat, düşüncelerin etrafını sarmış aynalar bütünüdür. herkes herşeyle tekrarlanan iletişimler içerisindedir. an dediğimiz şey, düşünmemizle yok olandır. en hızlı şey evrende, andır. bu da tümüyle bizlere anlamsızdır.

fileye takılmış 3 pesku

akrep gibisin kardeşim
canımdan can katmışım sana, üstüne titremiş, yanında aç kalmışım içime atmışım. Unutmak istediğimi hatırlamış. rezil olmuşum, veziri sikmişim. Bana zehirini göstermişsin. Zehrin güzel, öyle durgun ki koyuluğunda gölgem beyaz. öfkeni bana göstermişsin, kardeşim.

akrep gibisin kardeşim
taraf almışsın, kardeşliği tanımamış. günahın yapışmış sana, lanet etmişsin yaşama. Günahın suçlu aramış. Günahın kurban aramış. sevmemişsin sen beni, sen sevmemişsin ki kendini.

akrep gibisin kardeşim.
En son seni sordum, gitti burdan dediler. Buradaki rahatı sevmedi, suçlusunu bulmaya göçtü, dediler. Ama ufak bir çocuk anlattı kimsenin görmediğini. bir tek o görmüş akrebin zehrini sevdiğini.

4.6.09

melodi

gözlerim ekrana bakmaktan bunamış, yorulmuş, her hareketinde ince bir yanma var, dışarıdan beton delen, bıçak bileyen makinaların, rulman ve conta kayışlarının, çekiçlerin, sevimli bir şekilde top oynayan kerataların, topun sac demir kapıya vurmasının, laf atmaların, çaycının, simitçini, taksilerin, uzaktaki uğultunun, ciğercinin sesleri, ciğercinin ve inşaatın kokusu geliyor. insana kendini yorgun hissettiren bir duraklama, kasılma var havada. fazla enerjinin çıkamayıp insanı rahatsız etmesi gibi birşey. halbuki dünyanın en güzel işi burası. tatmin olan için. daha ne isteyebilirim ki.
sanırım yaşadığım, özgürlüğün içinde tam da özgür olamamak. hayat gibi. merkez ofis aslında bu ülkede bile değil. duygusal, mantıksal, ilişkisel bağ aslında bu ofisin içinde buradaki komplekste. bu şirketin daha iyi olmasını istiyorum, hem de gerçekten.
melodi, melodi indir, hediye melodi ve cep telefonu zil sesi, hepsi biraz backlink almama bakıyor.
hayırlısı olsun.

11.5.09

gündüz vassaf'tan

Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam gecenin konusudur.
Aşk hastalığı değil, âşık olmama hastalığı vardır.
*Görülecek o kadar çok şey var ki...
Fizikçilerin, dört-beş boyutlu olduğunu söyledikleri evrenimizde, kimbilir, beş değil, beş bin duyumuz vardır keşfedilmeyi bekleyen.
Sakladıklarımız, ileride başkalarının çöpü olup olmama sınavından geçecek.
Dünyayı sözcüklerle tutsak ettik, sözcüklerimizin tutsağı olduk.
Kahramanlar öylesine totaliterdir ki, öldükten sonra da sorun olmaya devam ederler.
İktidarların en büyük korkusu muhalefet değil, ciddiye alınmamak.
Cinsel ilişkinin gerçekleşmesi için türümüzde iki değil de üç farklı cinsiyet olsaydı?
Ait olmaktan kendi portremizi yapma yeteneğimizi yitiririz.
Totalitarizm, "En çok kimi seviyorsun?" sorusuna cevap vermekle başlar.

3.5.09

tasiyamamak

rutubet ve sirt agrisi
beyhudeligin iflasi
zaman gecsin diye filmler divx ve kayit disi
icice paketler yaslanmis cocuklar omuz omuza
her gece goremeyecegin kararliligin
yorgunlugu
mayisikligi yasayabilmek\ yasamak
icindeki gerceklige hizmet etmek
hizmet etmek\ oyun oynadigina baskalarini
inadirip kendini
kandiramamak
kendi gercekliginde saplanip kalmak
kalamamak hicbiyeri dusunmek
ve hayali yasamaya calismak
gelecekte gelecek olacagi simdiye
tasimak
tasinmak

10.4.09

impossible quiz

Artık alıntıları açıklamayacağım metnin sonunda
Yalanıyla doğrusuyla kendimin belleyeceğim
Attila İlhan'a sormasamda
Kalemi, kalem mi tuttuğu, diyeceğim

Hiç kimse bilmiyor kaybolduğumuzu
Yosun tutacak duvarlar borular paslı
Sokak sokak aradım sesini
Kalbinde adım asılı

tespitleriyle yolun başında
kafası terk, kafası kaçmak
yorganı çektiğinde başına
anlar ki kendisi bir ahmak

hayal etmek sende
nefret ise anlık
karar sende
değilse yazık

18.3.09

sevimli update

...kimse gelip dünyanın iyi insanlar tarafından yöetildiğini söyleyemez. söylese de inanmam. bunların sonucu olarak da, insan aradığı liderliği hiçbir zaman bulamaz. güce ne kadar yaklaşırsa, o kadar kötüleşeceğini hisseder, mao çıkmazına takılır. gücün odaklanması önlenmedikçe çoğu hayat mutsuz olur. liderlik bu değildir, liderlik dayatma ile olamaz. liderlik insanın içindeki sesi ortaya çıkarmaktır.
uluslararası doktrinleri uygulayanlar yenilgi üzerine inşa etmek istemezler hiçbir şeyi. konuşmama kararı almak çok mantıklı değil mi? korku imparatorluğunda yaşıyoruz ve insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik, özgürleşmektir. her anlamda özgür olup, hayata karşı durabilmektir. insanca yaşayabilmektir. özgürleşmeyi de bir kelimenin içine hapsetmemiz ironik değilmidir?
insan, vicdanı olduğu sürece vardır.

23.9.08

alinti cambazi



kacmaya bekleyen gizlenmis yuzler ve saklanmaya calistigim kapi araliklarindaydi aklimin bi kismi.
rahat ruzgarlarin esip sana ozgurlugun oldugunu soyleyen meleklerdi sende gordugum guzellik.
kafamin icindeki simseklerdi beni bu hale getiren.
bugulu camlardaki damlalardi guzelligin, birlestiklerinde yol bulup akan..

yol ustundeki ayagini burkabilecek arnavut asfaltiydi sokaktaki adam, sokratesin sorulari sacmaydi,

askti en son bulunabilecek sehir.

ucurdugun bir fikirdi gozlerinden fiskiran
eski plaktaki sert notalardi hayatin.
iste ben bunu seviyordum.



5.9.08

karakter bedenimiz ortasinda gizlenmis bir canavar olarak bana bakiyor ve gunumuz insaninin icinde yasiyor.
fikirler, bir balon gibi. cogunu tutan, ucuyor. hepsini elinden de kacirabiliyorsun.

5.8.08

primitive writings



diyalog:

-gozlerini kapatinca heryer karanlik degil mi?

-sana aslinda bunun bembeyaz bir yer oldugunu soylesem?


ask bir uzulme maratonudur.
bir olmak isteyip olamayacaklarini uzulerek anlamasidir iki kisinin ask
ilk'e ozlemdir, evlilik oncesi kapisinda sarkilar soylemeye benzer.


istiklal caddesinde yurumektir, istanbul'u anlamak

konserve istanbul'dur bu gecit

siyah beyazdir benim icin cogunlukla, bir gozlemevidir, eglencedir, aksiyondur

istiklal caddesinde en fazla goz hizasindaki yere paralel duzlem kullanilir

cakisma, his ve duygu trasferi, korku, sevinc, komiklik bu duzlemde ifsa olur

bu duzlemde ilerledikce karakterlerde hizlica kayar.
umut en fazla dilencilerin ellerinde yogunlasir, tehlike hissedilir ve insanlari bu ceker. marjinal olan gorunmek ister.

Duvarlarda soyle yazar:
1. Be willing to lose a battle in order to win the war.
2. Beware of the person who has nothing to lose.
3. When facing a difficult task,act as though it isimpossible to fail.
4. Forget committees. New, noble,world-changing ideas always come from one person working alone.
5. Be brave. Even if you're not, pretend to be. No one can tell the difference.
6. Call your mother.

deli degilim!

gercekten ne yazmaya deger ki, bunun olcusu yaziyla olmaz, iliklerine kadar islanmalisin once
biri seni uflemeli kahvenin dumanindan
yasamayi bilmelisin
konsatre olmali ve istemelisin

colun ortasina varip da burdayim diye bagiran insana verilmis bir hediyenin kollari olmus blog denilen tekel icadi bir freewriting okyanusu

neleri yapmak isterdim, kendimi kesifle ilgili? bos zamaninda ne sekilde degerlendirmis olmak isterdim? hayati ne kadar ciddiye alabilirim ki, icinden canli cikan olmamis.

yemek, icmek, dinlemek, dokunmak, gormek, dusunmek, hayal etmek, bosalmak, sevmek, sevilmek

herseyin en iyisi herzaman alinirsa en iyi olmaktan cikar. 'Zamanlama' çoğu zaman gözardı edilir ama bundan çok daha fazlasını hak eder.

ultimate copcatan ve gambling uygulamasi, closed source, on device portal, ad funded.

baba vanga ve niceleri.
Be a first rate version of yourself, not a second rate version of someone else.

hiç kaleydeskop okudun mu?






17.7.08

just thinking


Gercegi gozlerimizle goremeyiz, duyamayiz, ve aslinda anlayamayiz da.
Ama o, bizler sayesinde anlasilmak ya da eglenmek istedigini belirtiyor olabilir.
Davul calip dansedebiliriz atesin etrafinda. Belki de sadece bunu yapsak iyi.
Sanirim bilincaltinin dogmasi ile biz bu noktaya geldik, sesler kelimelere ve anlamlara dogdu ve kafamiza yazildi bin yillarca.
Ama mistik tarafim insanin yaratilisi konusunda bilimsel tarafimdan daha agir basmakta.
Felsefe, ozellikle bilincaltini irdeleyen konularda kafamda bir imge canlanmasina yol aciyor. Sanki bir kurenin icine toplanmis insanciklariz. ve disariya firlamaya calisiyoruz ama bilincaltimiza bagliyiz ve geri donuyoruz ogrendiklerimizi bu bilince katarak. disari cikma asamasinda diger insanlarin gerceklerine carpiyor, toplumsal gerceklerle yoguruluyoruz.

dualizm hayatin oyle bir parcasi ki kafam donuyor.

reflekslerini durdurabildigin andan onceki tepe ve anka kusunun sana hikmet ve hakikat onderligindeki vakalardan bahsetmesi, benim su an amnesia yi yenmek icin biberiye cayini denemem gerektiginden onemli olamaz.

herseyin tek bir parcadan olustugunu yazmak ile anlamak arasindaki fark. iste butun mesele bu.

insanin icindeki seytani tanimasi ne guzeldir. baska turlu nasil bu hazlar ortaya cikacakti. ama butun hazlardan uzakta olani bulmak icin o nu gercekten defetmek gerekir.

eminim ki seytanin sesi hiclige yaklastikca artiyor.

kehanetler, kelimeler, dualizm, tarikatlar ve mahlukatlar. hepsi insanin mana ve anlam vermesi ile vucut buluyor. dolaysiyla baslangicindan beri evren degisiyor, anlasilmak istiyor.

herkes sekr istemiyor mu? ancak o an butun olabiliyor da ondan. tapinilmayi kim ister ki? taparak kim neye sahip olabilir? olmak ve sahip olmak.

sahip olmak, sadece yalanlarda var, olmak ise, sadece bizde.

30.6.08

mary jane


baskalarinin hayalleri uzerine yasiyoruz
baskalarinin hayalleri uzerinde hayal ediyoruz
zaten kurulmus olan bir hayale devam ediyoruz

kisi manzaraya cok dikkatli bakar
bir sure sonra manzaranin kendisi olur

bizden hem imkansizi istemisler,
hem de hicbirsey istememisler.
bu ikilem arasina birakilmisiz

kendine ne kadar prensipli olabilirsen
baskalarina da o kadar olabilirsin.

27.6.08

fromm



kapialist endustri toplumlari dinsizdir. bunlarin degerleri max uretim, sinirsiz bencillik ve somuru duzenidir. insanin kurtulusu da toplum icindeki fonksiyonu tam yerine getirip, bu mekanizmanin bir dislisi olabilme becerisine dayanmaktadir.

asil onemli olan, insanin hayatini nasil ve hangi esaslara gore yasadigidir. humanizm, bireylerin gerceklerine saygi duyulacagi bir anlayistir. totaliter hayallerle uyutulmanin bize gercek olarak sunuldugu ve satildigi gunumuz dunyasini fark etmeliyiz. insanlara nasil sevilecegini ogretmek, nasil bir olunabilecegini ogretmek gerek. herkese uygun tek ilac yoktur ve ilaclar ortadadir. kendimize iyi gelecek ilaci bulup onda kendimizi gormeliyiz.
-eric fromm

23.6.08

bilincaltinin kavranmasi

bilgiye ulasmanin ilk adimi, saglikli insan aklinin algilamalarinda ne denli yanildigini anlamak ile atilir. bu yanilgi yalnizca fiziksel gercekligin bizim algiladigimizdan cok daha farkli olmasindan da ote, insanin yasarken yari uyanik, yari uykuda bulunmasindan kaynaklanir. cunku insanlarin dogru ve dogal bulduklari seylerin cogu, icinde yasadiklari toplumun onlara sundugu hayallerden baska birsey degildir.

bilginin dogmasi icin, ilk once bu hayallerin yikilmasi, yani bir hayal kirikligi gerekmlidir. bilgi, yuzeysel onlari asip, koklere ve sebeplere dogru uzanmak ve gercegi, tum ciplakligi ve acikligi ile gormek cesaretinin sonucundan elde edilir.

17.6.08

zen

anlatilarak bulunamayan
kendini herseyle bir olarak gorup dunyanin tadini cikarmaya yaradigi soylenen
bilincdisina dokunarak yapilan
doymazligi yok etme ve evrendeki kendi niteligini kavratan anlayis ve dusunce bicimidir
satori denilen doruk noktasi vardir zende
asmislik anidir ve aslinda o aninda oyle buyutulecek bir anlami yoktur sadece hersey olmasi gerektigi gibi gorulur
kendini sevme gerektirir, cesaret gerektirir, sevmeyi ogrenebilme gerektirir..

9.6.08

uslu, evet



Siyahlar ve aralarindan gecen beyazlar resmin etrafini sariyor.
dairesel bicimlerle ortaya dogru ufalan sekiller olacagini umanlar yaniliyor.
bir ag gibi sarmis ve icine girsen de ciksan da ayni.
karmasik, bakisina gore degisiyor. renkleri hayal ediyorsun ve heryerdeler.
aslinda her nesnede kendini goruyorsun.
yavasca, altinda pariltilar oldugunu gordugun nesnelerle tanisiyorsun.
ve etrafini bunlarla doldurmak icin sadece ugrasman, inanman gerekiyor.
cizgiler bu noktadan sonra anlamsizlasiyor.
canlaniyor.
devrim canlari caliyor.
resmin dili yok konussun.

1.Olasiliklar Selalesi durmaksizin bir noktaya dogru akiyor, gorkemli ve muazzam
2.Mitolojik bir ses, bazilarini korkutuyor, ve goz renkleri maviye donuyor
3.Kendin olmadan onceki Ben'e donme ozlemini hissediyor musun?

5.5.08

bozcaada



do your own thing.
var olmak ne demek?
yuruyebilmek, koklayabilmek, hissedebilmek, yorulmak, algilari kontrol etmek, dusunmek, algilarin ortasindaki sey,
neyin var olup neyin var olmayacagina kim karar veriyor, kim kurallari koyuyor,
duzenege oyuncumuyuz biz,
neden biz,
belki de zar atilmis,
kim bilebilirdi hayat diye birsey olacagina,
burada hayat denilen sey olmus,
ve yasanmasi gerekenler olusmus,
takip edilmesi gereken,
fark edilmesi gereken,
bakilmasi gereken,
begenilmesi gereken,
bundan daha guzeli yok denmis,
buna sukredin denimis,
ve denmis ve denmis,
bilemiklerimiz ve hicbir zaman bilemeyecek oldugumuz bizim disimizda baska bir yerde baska bir sekilde,
cok az kisi tarafindan belki de bilinecek yada bilindigi sanilacak,
sonu olmayan nokta,
son olmayan nokta,
cok guzel bir dus,
hayat cok guzel bir dus sadece,
karisiklar ve zirvaliklarla dolu,
hayatin bir dus olmasini istiyoruz nedense,
iyilik kotuluklerimiz burda kalsin istiyoruz,
ama bi taraftan obur tarafa o kadar raziyiz ki,
tadini cikarmak istiyoruz,
hepimiz bir tanrimiyiz acaba,
hepimiz kendi anlaminda bir tanri,
cunku kendineden daha iyi bir seyi dusunuyruz
bunlari bu olasiligi bana veren kim diye dusunuyorum,
cinsellikle ortaya cikiyorum,
var olacagimi bilmeden var oluyorum,
yok olacagimi bilerek yok oluyorum,
bir fikir uretemeyerek yok oluyorum,
karsi koyamiyorum,
doganin istedigi gibi yasiyoruz,
paranoya ve his,
yukarilara cikmak istiyoruz,
asagilari dusunmeden.

30.4.08

ormanin icinde




aslinda soylemek istedigim su
su an sonsuza kadar kalabilecegim bir noktadayim
an'in bana verdigi sonsuz belgradda
ormanin ortasinda yere atmis durumdayim
milyonlarca yapraklara bakiyorum
yemyesil
olu yapraklar uzerinde yatiyorum
onlarda eksiden agaclari besliyordu ama simdi yerde yatiyorlar
benim gibi
karincalar var, sinekler
burada omru bir hafta olan sinegin hayatini dusunuyorum da
dunyadan ne kadar habersiz
ne kadar kendinece, ozgur ve mutlu
onun da bir iyilik kotuluk degerlendirmesi oluyor
belki onun da vicdani oluyor
hayatin bize sundugu kotulukler karsisinda sadece affedebilmemiz gerekiyor
savasmak degil, affetmeyi ogrenmemiz gerekiyor
bunu yapabilirsek gercekten birlik olabiliriz
savasmanin cesitleri cok
ama affetmek tek cesittir
insanlar iyilik icin birlesebilir, onyargisiz
su anda ve burada
bunu yapamayacaksaz
benim ormana cekilmem ve burada yasamam
cok mantikli
burada daha huzurlyum sanki
daha mutlu daha sorunsuzum
belki de hayatin anlami bu
ormanin icinde
olu yapraklarin uzerinde yatip
canli yapraklari izlemek
belkide yapilmasi gereken en mantikli sey bu

28.4.08

intikam yazisi

benden işimi alabilirler.
benden paramı, maaşımı, geçimimi, alınterimi, huzurumu alabilirler.
beni strese sokup, aşağılayıp, umursamayıp, çalıştırıp sonra çek git diyebilirler.
dediler de.
ama benden bildiklerimi artık alamazlar.
onlar hakkında ne düşündüğümü artık alamazlar.
ne yaptıklarını bildiğimi alamazlar.
ne olduklarını öğrendiğimi alamazlar.

20.4.08

kafayı bulmak



kafayı bulmak aslında içindekilere kestirme yol oluşturmak gibi birşeydir
dolaysıyla deyim çok yerinde - kafayı bulmak
ama herşeyde olduğu gibi burada da bir çelişki gizli
hangi kafayı? çelişkisi bu
aldığım maddeye göre mesela einstein'ın kafasını bulabilirmiyim?
insanlar hem içindeki kendini dışarı çıkarmak için kafayı bulurlar ama aynı zamanda bu yeni kafaya yabancı olduklarını hissederler
madde bir kişilik oluşturur ve bunu kabul etmek bize kalmıştır
bu kişiliği kendinden fazla sevmek ise iksircilerin cebini doldurur
maddelerin yüzleri vardır
ve paranoya olmaksızın okumak eğlenceli değil, bence

18.4.08

yazmak

evime çekildiğimde, her sorundan olabildiğince uzaklaşmaya, kalan ve uzun olmayan zamanımı huzur içinde, yalnız başıma geçirmeye karar vermiştim. düşünce dünyamı tatmin etmenin en iyi yolunun, düşünce üretmesi ve onlarla eğlenmesi için ona sonsuz zaman bırakmaktan geçtiğine inanmıştım. ve düşünce dünyamın zaman içinde daha sağlamlaşıp olgunlaşacağını umuyordum. ama durum bunun tam tersi oldu. kafam, dizginlerinden boşalmış bir at gibi, bir sürü yöne saptı. iç dünyamda, belli bir düzen içinde ve birbirleriyle bağlantılı olmaksızın, bir sürü kuruntu ve fantezi ürünü görüntü başkaldırdı. bunların tuhaflığını ve saçmalığını daha serinkanlılıkla gözümde somutlaştırmak için, söylediklerimi kağıda dökmeye başladım. tinsel yanımın çok geçmeden kendi kendisinden utanacağını umuyordum. kendine bir hedef saptamayan akıl, kendi kendisini yitirir. her yerde olmak isteyen, hiçbiryerde olamaz. belli bir limana dümen kırmayana hiçbir rüzgar yardımcı olamaz.

doğada hiçbir şey, hatta amaçsızlık bile bir amaçtan yoksun değildir. evrende olması gereken yerde olmayan hiçbir şey yoktur. -M.

15.4.08

hmm

Birinin rastgele hayatı bu.
Birinin rastgele bazi şeyleri değerlendirmesi gibi. Hayattan özümsediği ve kafasını hergün kurcalayan düşünceleri bir gün toparlayıp en sonunda yazmaya başlaması. Bu servüne dahil edecek bazılarını arar gibi, o da harfleri aradı.

Beklemeye başladım.. Kendimin bana gelip bana beni anlatmasını bekledim. Yer, zaman ve kendimden uzak bir olmayan yer arayışı...

Geleceğin ona çelmeler takmayı beklediği prens..

Zor olanı seçmek.
Her seçim bir kaybediştir.

Bir roman hayal ettim ama unuttum. Sonra yazmaya başladım.
Islak akşamda yoketmişlerdi onu. Ayışığı yüzünde gümüş çöller çizene kadar uyumuştu.
Suçları yüzünden okunurdu. Güç bulutuna dokumuş bir heykel gibi.

İlhamı başkasında ve bazen kadında buluruz.
Unutmak farkında olamamaktır. Teorik olarak yoktur.
Zaman törpülenmek değil, yüceltilmek ister.

9.4.08

from huxley


The trouble with fiction... is that it makes too much sense. Reality never makes sense.

Maybe this world is another planet's Hell.
An intellectual is a person who has discovered something more interesting than sex.


If we could sniff or swallow something that would, for five or six hours each day, abolish our solitude as individuals, atone us with our fellows in a glowing exaltation of affection and make life in all its aspects seem not only worth living, but divinely beautiful and significant, and if this heavenly, world-transfiguring drug were of such a kind that we could wake up next morning with a clear head and an undamaged constitution-then, it seems to me, all our problems (and not merely the one small problem of discovering a novel pleasure) would be wholly solved and earth would become paradise.

The greater a man's talents, the greater his power to lead astray.

Words are good servants but bad masters.

Experience is not what happens to a man; it is what a man does with what happens to him.


'There are quiet places also in the mind', he said meditatively. 'But we build bandstands and factories on them. Deliberately — to put a stop to the quietness. ... All the thoughts, all the preoccupations in my head — round and round, continually What's it for? What's it all for? To put an end to the quiet, to break it up and disperse it, to pretend at any cost that it isn't there. Ah, but it is; it is there, in spite of everything, at the back of everything. Lying awake at night — not restlessly, but serenely, waiting for sleep — the quiet re-establishes itself, piece by piece; all the broken bits ... we've been so busily dispersing all day long. It re-establishes itself, an inward quiet, like the outward quiet of grass and trees. It fills one, it grows — a crystal quiet, a growing, expanding crystal. It grows, it becomes more perfect; it is beautiful and terrifying ... For one's alone in the crystal, and there's no support from the outside, there is nothing external and important, nothing external and trivial to pull oneself up by or stand on ... There is nothing to laugh at or feel enthusiast about. But the quiet grows and grows. Beautifully and unbearably. And at last you are conscious of something approaching; it is almost a faint sound of footsteps.

8.4.08

emre yılmaz'dan



en buyuk hile dürüstlüktür.
ticaretin teorik ahlaki olmaz. hersey konuşulan paranin (veya imajin ve söhretin) buyuklugune, yapilabilirlik hesaplarina, risklere ve daha iyi bir teklifin olup olmadigina baglidir.
buyume yolunda her isadaminin uc gercek dosta ihtiyaci vardir –iyi bir hukukcu, iyi bir muhasebeci ve iyi bir therapist.
ne garip, eskiden insanlari zorla kole yapardik. simdi seve seve geliyorlar. kapitalizmin en goz kamastirici basarisi budur.
hayat hic olmazsa bir konuda herkese esit davranmistir. zaman. hepimize dogarken verilen sermaya 25-30.0000 gun kadardir. genc isadami: bu kafana dank ettigi yasta sermayenin yarisini tuketmis oldugunu goreceksin.
para varken kismalisin ki kasin. yokken harcamalsin ki gelsin.bir gun parayi elde tutmanin, parayi kazanmaktan cok daha zor oldugunu anlayacaksin.umarim o gun elinde tutacak paran kalmistir.
havanin buyugu olani yok gosterilerek atilir.
on sekiz yasinda sosyalist degilsen genc degilsinotuz bes yasinda capitalist degilsen akilli degilsin…hirsli ve basarili oldugun muddetce, hem seni kiskanirlar hem de senden korkarlar. durup bir keyfini cikariyim dersen, yine kiskanirlar. ama firsatan istifade agzina da sicmaya calisirlar. zaten parali bir keyif turkiye’de surulmez, surundurur.
dostlar.. dostlar mı dediniz? onlar hayatımızın en güzel anlarını kıskanırlar, en kötü anlarını yargılarlar, arada kalanları ise hiç umursamazlar.
gencler: size ne zaman gercek hayatinizin iste simdi basladigini soylerlerse, aslinda bitirdiginizin gercek hayat oldugunu hatirlayin.
en buyuk basari mutlu olabilmektir. kisi baskalarini mutlu ettigi muddetce mutlu olabilir.
"nefrete sevgiden daha çok güvenirim" dedi şeytan, "çünkü nefretin sahtesi olmaz."
yaşamak.. bir akıntıya kendini kaptırmaktır.düşünmek ise akıntılara kafa tutmaktır.

7.4.08

bir umut çoşkusu ve ağır, uzun bir duraklama
bekleme noktası
sonra konsantre uyumu ve dünya
sonla başın birleştiği yılan
doğrunun üzerine gitmek, bir fıske çalmak
şakalaşmak
ve dans etmek
istediklerimdir bunlar


bu benim ortalama yazım
bundan sonrası ve öncesi öyle böyleydi
bazılarını kaçırdın bazıları kafayı kaçırdı
neyi merak ettiysen aradın buldun en sonunda da
sana bunları diyeni buldun
buharlı yemek üstüne içilen kahve sonrası
insanlar kendini atmak istedikleri boşlukları ele veriyor
büyüme olayların tekrarlanmasıyle oluyor
ve gücü sevenler sürekli hırpalıyor zedeliyor
sevme gücüne karşı milyarlar önünde duruyor
bunlara rağmen kendini kaybetmeyip
lafını söyleyebilendir olgun kişi

istanbul


istanbul kaos ve yalnızlık şehridir. yalnızlığın metropole dönük yüzü gibidir. ne taraftan baksanız trajedidir. insanları trajikomiktir, en büyük kalabalığın içinde bile yalnızdırlar. ve istanbul merhametlidir, bağışlayıcıdır. insan bu şehirden nefret edebilir, yorulur, bıkar ve pes eder, onu bırakıp gitmek, ondan sonsuza dek uzaklaşmak ve bir daha ona dönmemek ister, bunu gerçekten ister ama hiçbir zaman yapamaz. istanbul'un insanları eninde sonunda istanbul'a geri dönerler, tıpkı yıllar öncesinde sizi terkeden bir ilk sevgilinin günün birinde ayağınıza gelmesi gibi. istanbul bir sevgili gibidir. mucizedir. alışkanlıktır. çöplüktür. serseridir. seversiniz. bağlanırsınız. vazgeçemezsiniz. canınızı yakar yine de terkedemezsiniz. hiç bir zaman ona güvenemezsiniz.istanbul'da insanlar çalışır, çok çalışır, çok çalışmak zorundadır. sabahtan akşama dek telaş içinde koşup dururlar. herkesin heryere acelesi vardır. herkes geç kalmış gibidir; işe, okula, bekleyen sevgiliye, toplantıya, akşam yemeğine, partiye, hayata... dışarıdan bütün bu koşuşturmacayı izlemek oldukça eğlencelidir, vakit geçirmek için harika bir eylem! önce adına vurulursunuz bu büyülü şehrin, sonra tanımlarına. üç yüz yıl kadar gecikmeli yapılan bir rönesans partisi gibidir şehirde zaman ve istanbul bu maskeli balonun en güzel kızıdır.sokaklari deniz kokan sehirdir. nedensiz severim.
-ekşisözlük

6.4.08



sonsuz = olmayan
bu mahallede bulunmayan şey
kafamızın içindeki ufak nokta.
sonsuz = aynısı
aynı olabilen hiçbirşey olduğu için sonsuz burada yok
ve bizim var oluşumuz veya olmamamız onu değiştirmiyor
atomlar ve güneş, sonsuzun var olduğunu aslında gösteriyor
terence mckenna onunla konuşmuş olabilir
ama birileri bu bütünden kopmak istiyor ve
sonsuzun olmadığı memlekette bizler büyüyoruz
milyonlarca yılda evrimleşme denen boşluğa düsüyoruz
kötülüğü yaratıyoruz
ama sonsuz değişmez
yok olmak ona yarar var oluşumuz onu etkilemez
öylece takılıyoruz

3.4.08

uçurum



İnsanın hayatındaki en büyük uçurumdur. Ötesini, gerisini düşünmek bile istemez. Ve herkesin önünde durur. Bekler. Varacağı yol oraya düşer yada düşmez bu uçurum öylece hazırdır. Önceden hazırlanmış bir tuzak gibi. Unutturur kendini. Çıkışı yoktur. Çıkışı kendisidir. Kendisiyle birlikte kişidir çözümü. Birkaç canım olsa birini feda ederim bu uçuruma. Kendimi yine kendim iterim bu boşluğa. Parçalanır özümden, sağa sola saçılmış parçalarıma bakarım. Toplamak isterim ama nafile. bağırmak isterim ama kimsecikler yoktur, herkesin yolunun önündedir bu. Dünyanın hakimi bile aldatır kendini. Kucağında kendini bulur, kılıcı tutan da vurulan da odur. İnsanı ölümden beter eder bu uçurum. Üzerinden uçup da gidemezsin, herkesi tek yakalar. Acımaz, içini dökemezsin çünkü dağılmışsındır. Oraya buraya sıçrar hüznün, öfken, pişmalığın ama yenilmişsindir artık. Uçurumlara dikkat et, altında sevdiklerin olabilir.


hede hüdüler cennetinden cehennem pencerisini aç
buda ve konfüçyüsü tokatla
ardından ıslak bir hambuger at
insanın içini okuyup yaşa
ve gör ki neye dikkat etsen rüyana girer
hayallerinle birlikte büyü
delirmemeye çalış ve sıkıcı ol. öyle ol sadece. veya olma
neden anti-stress topları ile oynuyoruz
tarihimiz de neden birçok utanç var
sanki tüm kötü duygular toplanıp savaşlar yaratmış
ve insanlık oluşmuş
bence insanlığın ulaştığı zirve utanç verici
herşeyden istediğimizin fazlasıyla var
ve paylaştıkça çoğalan şeylere değer kalmıyor
her harcamada bilmiyoruz kendimizi harcadığımızı
her ticari hareket bize dönüyor
geleceği hayvanlara bırakacağız
çünkü onların gözlerine sahibiz

adı olmayan kitap

dünya küçük fısıltılar halinde
bize ne yaptığımızı arasıra sorar
düşüncelere boğar ve bu düşünce denizine
olta atmamızı bekler
ve genelde olay şöyle gelişir:
çözemediğimiz sorular karşısında debelenirken
kadın çıkar karşımıza
düşünmenin soruyu çözmeyeceğini gösterebilecek
kadar akıllıdır onlar
Hepimizin içine saklandı o
Bulun bana bu saklı damgayı
Görünenleri görünmez yapanı saklamayın
Bazen biz de gizliyoruz gülmeyi, arıyoruz
Biz, gizlenen birşeyiz.
Akıyoruz, sonu olmayan bir nehir
Akıştayım, ben, sen, o ve onlar
Herşeyin durduğu yer yalnızlıkta
Ne kadar yaklaştın yalnızlığa?
Nefesi özlüyoruz.

ilk baskı

Duyduk duymadık demeyin

İlk baskı çıktı

Herkese bedava ve üstelik hiç para ödemeden

Kalbi sağlam, zihni açık ve hayata bakışları değişik ve hatta bazen darmadağın olanlar, gözümsünüz. Biraz da borç verirseniz sizden kralı yok.